Deniz Gibi
İnsanoğlu hangi ara kaybetti esnekliğini bedeninin ve ruhunun...
Ne ya da kim geri durdurttu bedeni, salınarak eğilip bükülmekten. Bir düzlemde ayakta kalmak nasıl da yormuş...
Ruhunu, bir salıncağın gel gitleri gibi duygudan duyguya koşmaktan alıkoyan ne olmuş?
Baktığının, gördüğünün çok ötesinde olduğunu unutturan hangi güçmüş...
Salınalım, durup düşünelim, devinelim, dalgalanıp durulalım diye,
Deniz gibi.
Düşünür
Yazar
Dertlenir
Dert Dinler
Çare Arar
Hak Savunur
Yaşama Tutkun
Adı gibi, bir dalgalı bir sakin.
Fırtınası beter,sütliman hali tadından yenmez.
BLOG / YAZILAR
Tek Başınalık
Şimdilerde yine açıldık. Kapanmışlığın bizleri çok boğduğunu düşünsek de, aslında içe dönüşümüzün tatlı rehavetine ve ben’lerimizle olan yakın ilişkimize alışmıştık.
Bilinmeli mi Bilinmemeli mi
“Hayat nedir diye sorarsan, bilmiyorum evlat; sormazsan biliyorum.”*
Nefes
Dünyanın kaybettiği buymuş meğer… bir virüs geldi ve insanları bir nefese muhtaç etti.. virüs ile sarsılan beden nefes almakta zorlanıyor. nefes için çırpınıyor, sonunda bir makina...
Köklerin Sonsuzluğu
Yüzlerce yıl etrafınızdaki her canlıya kucak açtığınızı düşünsenize. Nefes olduğunuzu, can olduğunuzu. Sizin dışınızdaki canlıların varlıktan ...
DİLE GELENLER
Elbette çiçeklenecek... Eğmeyecek başını, teslim olmayacak gövdesini saran boşluk hissine, çiçek açacağı ana kadar. Hazırlanırken baharına, ılık bir rüzgarı, sımsıcak ısıtacak güneşi hayal edecek. Gövdesi çıplak ve savunmasız da olsa şimdi, renge bulanacağı an, bir bakmış gelecek! Bu döngü hiç bitmeyecek.... Ha ağaç, ha insanoğlu; hiç bitmeyecek.
Belki de harika bir gülüşün vardır ama bu gülüş senin hafif ve “en iyi ihtimalle” flörte açık bir kadın olduğuna delalet edecektir.. Oysaki sen o gülüşü hayatı çok sevdiğinden kuşanmışsındır... Kalkan etmişsindir tüm zorluklara... Belki de ne zorluklarla tutmaktasındır hayatında, dünyanın pisliğine inat... Neşeli, hayat dolu, her erkeğin hakkı kadar gezen bir kadınsan her tür kötülüğe uğramaya baştan rıza vermişsindir... Kadın olmanın bu kadar cezalandırıldığı bir coğrafyada yaşadık ama nefes alamadık hiç....
Seni pamuklara sardım küçük tohumum.Çimlenmen için gerekli koşulları sağlamaya çalıştım sonra... Oksijen gerekliydi,yani özgürce gelişmen, hırsların ördüğü duvarlar arasında sıkışmadan, başka tohumlarla karşılaştırılmadan, gönlünce hareket etmen belki de bazen durman... Sıcaklık gerekliydi, hiçbir şiddetin, istismarın soğukluğuna maruz kalmaman... Ve su gerekliydi, büyümene engel olacak hiçbir açlığı susuzluğu yaşamaman; ne fiziksel ne ruhsal... Ve sonra sardığım pamuklardan çıkacaksın, başka bir ortamda, toprağında boy vermeye devam edecek filizlerin, büyüyeceksin... O pamuklara sarıldığın günlerin, geleceğin sağlam köklenmiş bireyi olmanı sağlayacak... Çocukları pamuklara saralım... Ne olur❤️
Uzak bir ülkede gül yüzlü, güzel gülüşlü bebekler varmış. Bu bebekler nasıl bir coğrafyada doğacaklarını seçemedikleri için, birlikte doğdukları gen hastalığına yenik düşebilme ihtimallerine hayret ederlermiş.. Konuşamadıkları için gözleriyle sorarlarmış, neden? diye... Ve bu ülkede koca koca insanlar varmış, kendileri hastalansa çare olabilecek her yönteme koşa koşa varmak isteyeceklerine emin olduğumuz koca insanlar...
Bebekler herşeye rağmen gülücükler saçarken, öyledir onlar çünkü; ailelerinin gözlerinin feri sönük, acıtıcı bahanelerin yaktığı yürekler yorgunmuş...
Kalp yorgunları diyarı... Bebeklerini yaşatamayan...